Peki Dostoyevski'nin romanlarında nasıl bir ruh hali vardır. Hemen her kitabında çatışmalı bir ruh halini gözlersiniz. Bu çatışmalı ruh halini karakterlerine de yansıtmıştır.
Yıllar önce bir arkadaşım muayene için bir hasta göndermişti. Hasta 50 yaşlarında bir mühendisti. 3 yıl önce bypass olan hasta tansiyonu hafif yükseldiği için başvurmuştu. Hastayı odama aldım. Odama 19 yaşlarında üniversite öğrencisi olan oğlu ile birlikte girmişti. Hasta şikayetlerini anlatmaya başladı. Çok abartarak anlatıyordu hastalığını. Yalnız hiç bana bakmıyordu konuşurken. Sürekli oğluna bakarak hastalığını anlatıyordu. Ara sıra da onaylamam için bana dönüyordu. Sessizce izlemeye başladım adamı. Bu arada yan koltukta oturan çocuğuna bir göz attım. Çocuk babasını allak bullak olmuş bir surat ile dinliyordu. Ezilmiş, büzülmüş, koltuğa çökmüş, adeta koltuğun içine girmeye çalışıyordu. Belli ki rol modeli olan babasının hastalığından etkilenmiş, babasını kaybedebileceği kuşkusu çocuğu iyice perişan etmişti. Bir süre sonra dayanamadım, adamın sözünü sert bir ses tonu ile keserek, çocuğu işaret ettim; "Niye ona anlatıyorsun derdini, bana anlatsana" dedim. Adam yüksek bir ses tonu ile "Olsun, o da bilsin" dedi. Egoist bir tavırla çocuğunu hastalığının içine sokması beni çok rahatsız etmişti. Daha fazla dayanamadım ve çocuğa dışarı çıkmasını söyledim. Hastaya dönerek, çocuğuna bu şekilde davranmasına hakkı olmadığını, hasta bir baba figürünün yetişmekte olan çocuğu etkileyebileceğini söyledim. Ayrıca hastalığının çok önemli olmadığını, abartmasının çocuğun dengesini daha da bozacağını ekledim.
Benim konuşmam üzerine hasta hatasını kısmen anladı. Muayenesini yaptıktan sonra çocuğu içeri aldım. Babasının önemli bir sorunu olmadığını, hafif bir ilaçla hastalığının halledilebileceğini belirttim. Çocuğun yüzü birden aydınlandı, rahat bir nefes aldı. Memnun bir şekilde odamdan çıktılar.
İşte babalar ve oğullar. Bu hastanın ruh halini Dostoyevski'nin "Yeraltından Notlar" kitabındaki yeraltı adamına benzetebilir miyiz? Bu şekilde hastalığını abartması, oğlunun ilgisinin kendi üzerine yoğunlaşmasını istemesinin nedeni ne olabilir? Aslında bu örneğe benzer özellikteki hastaları birçok defa gördüm. İnsanlar çevrelerinin kendilerine duygusal yatırım yapmaları için, bedenlerinde olmayan hastalıkları icat etme gibi bir kaygıları olabilir. Hani bu tür bir yatırımı kendi eşdeğeri olan bir yetişkinden istemesi anlayışla karşılanabilir, ancak yeni yetişmekte olan bir çocuktan istemek bana pek mantıklı gözükmemişti.
Bizim canımız, varlığımız olan çocuklarımızı üzmeye, onları sorunlarımıza ortak etmeye hiçbir hakkımız yoktur. Onlarında bir yaşantısı vardır. Bizim görevimiz onlara yardımcı olmaktır.
Şimdi tekrar dönelim Dostoyevski'ye. Ama Dostoyevski babasını hiç sevmezdi. Çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi. Babasının ölümünü duyan yazar, düşünce yapısında babasının ölümünü istediği için ağır bir suçluluk duygusuna girmiştir. Ardından da bunalımlı ve depresyonlu günler gelmiştir. Eserlerinde de bu çatışmalı ruh halini yansıttığı söylenir. Sigmund Freud, özellikle "Suç ve Ceza"da psikanalizin gerçek yansımasını görür. Dostoyevski'nin yaşadığı çağda Psikanaliz yoktu. Ama bilim nedir ki? Kendinden öncekilerin birikimi üzerine şekillenmez mi? Gerçekten de Dostoyevski'nin başta "Suç ve Ceza" olmak üzere eserlerinin hemen hemen tümü psikanaliz için incelenmesi gereken önemli kaynaklardır. Psikanalizciler de bol bol yapmışlardır bunu.
Dostoyevski yaşadığı çağda ileride bu kadar meşhur olacağını ve üzerine binlerce makale yazılacağını biliyor muydu acaba? Hiç zannetmiyorum. Ama gerçekten de kendisinden sonra gelen yazarları çok etkilemiştir Dostoyevski. Özellikle bazı temalarını sonraki yazarlar fazlasıyla kullanmışlardır. Örneğin Franz Kafka. Ama varoluşçu felsefeyi kitaplarında yansıtan yazarlar çok etkilenmiştir Dostoyevski'den. Ben Camus'da fazlasıyla gördüm bu etkilenmeyi.
Bugün edebiyat tadında bir yazı kaleme almak istedim. Ama Dostoyevski'yi okursanız eğer, etkilenmemeniz olanaksızdır. Kimbilir, karakterlerinin bir kısmında kendi ruh halimizi görebiliriz belki. Ama bireysel "Suç" her zaman kötüdür, eğer "Ceza" almak istemiyorsak, ki bu vicdanımızda da olabilir, bireysel suçtan uzak durmak gerekmektedir. Ünlü kahramanı Raskolnikov'un kendi vicdanı ile yaptığı muhasebe, aldığı cezadan daha etkilidir. Buna karşın insan toplumsal bir varlıktır. Toplumu değiştirmek için yapılan bazı eylemler başlangıçta suç olarak değerlendirilmiştir. Daha sonraları bu eylemlerin birer erdem olduğu görülmüştür. İşte bu anlamda "Suç" ve "Ceza" kavramları, üzerinde epey tartışılması gereken kavramlardır.
Bizim canımız, varlığımız olan çocuklarımızı üzmeye, onları sorunlarımıza ortak etmeye hiçbir hakkımız yoktur. Onlarında bir yaşantısı vardır. Bizim görevimiz onlara yardımcı olmaktır.
Şimdi tekrar dönelim Dostoyevski'ye. Ama Dostoyevski babasını hiç sevmezdi. Çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi. Babasının ölümünü duyan yazar, düşünce yapısında babasının ölümünü istediği için ağır bir suçluluk duygusuna girmiştir. Ardından da bunalımlı ve depresyonlu günler gelmiştir. Eserlerinde de bu çatışmalı ruh halini yansıttığı söylenir. Sigmund Freud, özellikle "Suç ve Ceza"da psikanalizin gerçek yansımasını görür. Dostoyevski'nin yaşadığı çağda Psikanaliz yoktu. Ama bilim nedir ki? Kendinden öncekilerin birikimi üzerine şekillenmez mi? Gerçekten de Dostoyevski'nin başta "Suç ve Ceza" olmak üzere eserlerinin hemen hemen tümü psikanaliz için incelenmesi gereken önemli kaynaklardır. Psikanalizciler de bol bol yapmışlardır bunu.
Dostoyevski yaşadığı çağda ileride bu kadar meşhur olacağını ve üzerine binlerce makale yazılacağını biliyor muydu acaba? Hiç zannetmiyorum. Ama gerçekten de kendisinden sonra gelen yazarları çok etkilemiştir Dostoyevski. Özellikle bazı temalarını sonraki yazarlar fazlasıyla kullanmışlardır. Örneğin Franz Kafka. Ama varoluşçu felsefeyi kitaplarında yansıtan yazarlar çok etkilenmiştir Dostoyevski'den. Ben Camus'da fazlasıyla gördüm bu etkilenmeyi.
Bugün edebiyat tadında bir yazı kaleme almak istedim. Ama Dostoyevski'yi okursanız eğer, etkilenmemeniz olanaksızdır. Kimbilir, karakterlerinin bir kısmında kendi ruh halimizi görebiliriz belki. Ama bireysel "Suç" her zaman kötüdür, eğer "Ceza" almak istemiyorsak, ki bu vicdanımızda da olabilir, bireysel suçtan uzak durmak gerekmektedir. Ünlü kahramanı Raskolnikov'un kendi vicdanı ile yaptığı muhasebe, aldığı cezadan daha etkilidir. Buna karşın insan toplumsal bir varlıktır. Toplumu değiştirmek için yapılan bazı eylemler başlangıçta suç olarak değerlendirilmiştir. Daha sonraları bu eylemlerin birer erdem olduğu görülmüştür. İşte bu anlamda "Suç" ve "Ceza" kavramları, üzerinde epey tartışılması gereken kavramlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder