3 Ağustos 2014 Pazar

Fedakar Doktorlar

Bilindiği gibi Ebola virüsü uzun zamandan beri Afrika'da can almaktadır. Bu virüsün yaptığı hastalık çok öldürücüdür ve yakalanan kişilerde ölüm oranı % 90'lara kadar ulaşmaktadır. Bugün gazetelerde Afrika'da bu hastalıkla mücadele için çalışan iki Amerikalı doktorun Ebola virüsü kaptıklarını öğrendim. Bu doktorlardan Kent Bradley 33 yaşında, diğeri Nancy Writebol ise 60 yaşında. Yazıda genç olanın dünya tatlısı iki çocuğu ve karısı ile birlikte çektirdiği resmi sizinle paylaşıyorum. İki doktorun da kısa zamanda iyileşmesini yürekten diliyorum.

Bugünlerde dünyanın birçok bölgesinde büyük bir Amerikan karşıtlığı ve düşmanlığı var. Bunu yaratan en önemli faktör, geçmişte ve günümüzde ABD yönetiminin uyguladığı oportünist politikalardır. Ama şurası unutulmamalıdır. Halklar birbirlerine düşman olmazlar. Onları birbirlerine düşman yapan, basiretsiz ve hırslı politikacılar ile düşmanlıktan nasiplenen çıkar çevreleridir. Bu gerçeğin yanında Amerika'nın farklı yönlerini de düşünerek, düşmanlığı halka yönlendirmemek gerekmektedir. İşte bu doktorlar, Amerikanın diğer yüzünü yansıtmaktadırlar. Onlar gibi daha yüzlerce doktor ve sağlık personeli hayatlarını riske atarak o bölgelerde çalışmakta ve hayat kurtarmaktadırlar. Şimdi bu konuyu biraz daha açalım.

Bu konuda dünyada en iyi örnek "Sınır Tanımayan Doktorlar" örgütüdür. Bu örgütün en önemli amacı, savaş yüzünden zarar görmüş bölgelerde ve gelişmekte olan ülkelerde tıbbi yardım yapmak, ayrıca endemik olarak görülen bulaşıcı hastalıklar için projeler geliştirmektir. Dünyanın en saygın sivil toplum kuruluşlarının başında gelen bu örgütün bünyesinde yaklaşık 3-4.000 civarında doktor ve hemşire çalışmakta ve dünyanın çeşitli ülkelerinde hizmet vermektedirler.

Yazıma bu konuda geçmişimde yaşadığım bir anım ile devam etmek istiyorum. 1978 Yılında Hacettepe Tıp Fakültesinden genç bir doktor olarak mezun oldum. Bizim öğrenciliğimiz dönemi ülkemizde toplumsal olayların çok fazla olduğu bir dönemdi. Bu olaylar hepimizi değişik derecelerde etkilemekteydi. O dönemde idealist, yurdunu ve insanını seven, toplumsal olaylara duyarlı bir gençlik mevcuttu. Bizim kuşak o dönemleri çok iyi hatırlar. İşte öğrenci olduğumuz bu dönemde dünyada da çok önemli olaylar olmakta, o dönemin gazetelerinde Afrika'daki açlık, hastalık haberleri çok fazla yer almaktaydı. Dünyada açlık ve hastalıklardan ölüm, tüm savaşlarda ölenlerden daha fazlaydı.

İşte idealist bir doktor olarak şimdi üniversitede profesör olan bir arkadaşım ile birlikte Afrika'ya giderek oradaki insanlara hizmet etmek istedik. Afrika'ya gitmek bizim için önemli bir amaç olmuş ve bunun heyecanını yaşamaya başlamıştık. O bölgeye gitmenin en önemli yolu ise Dünya Sağlık Örgütünde çalışmaktı. Bu nedenle iki arkadaş Ankara'daki Dünya Sağlık Örgütü'nün merkezine gittik ve müracaata dileğimizi anlattık. Bizi bu konu ile ilgili bir uzmanın yanına aldılar. Heyecanla düşüncemizi uzmana anlatarak, Afrika'ya gitmek istediğimizi söyledik. Uzman bizi gülümseyerek dinledi ve dileğimizi memnuniyetle yerine getirebileceğini söyledi. Sonra bir Afrika haritası açtı, bu haritada Gambiyayı göstererek buraya gönderebileceklerini söyledi. Aylık 2000 dolar verdiklerini ekledi. Bizim için para önemli değildi, önemli olan Afrika'daki insanlara hizmet etmekti. Kabul ettiğimizi söyleyerek heyecanla oradan ayrıldık.

Şimdi sıra projemizi ailemize açıklamaya gelmişti. Onların tepkisi pek olumlu olmayabilirdi. Ama artık yetişkin birer insandık, onları dinlemek zorunda değildik.

Bu düşünceler ile eve geldim, projemi önce anneme anlattım. Rahmetli annem pek bir şey söylemedi ama yüzü hafifçe asıldı, bu konuyu akşam babamla konuşmam gerektiğini söyledi. Akşam oldu, babam geldi, yemeğe oturduk. Çok neşeli ve heyecanlıydım. İleri düşünceli, bizi her zaman kararlarımızda özgür bırakan, desteğini hiç esirgemeyen rahmetli babamın da projemi destekleyeceğini düşünüyordum. Bir taraftan yemek yiyor, bir taraftan da sohbet ediyorduk. Yemeğin sonuna doğru babama projemi açıkladım. Babam durdu düşünceli bir şekilde suratıma baktı. Heyecanla tepkisini izliyordum. Önündeki bardaktan bir yudum su aldı, sonra tekrar yüzüme bakarak yarı muzip, hafif sert bir ifadeyle, "Şimdi bu yaptığın doğru mu? Sen kendi insanını tedavi ettin de, kaldı Afrika'daki insanlar. Önce çevrene bir bak, ülkemiz sağlık bakımından çok mu ilerde?" dedi. Şaşırmış ve allak bullak olmuştum. Sevgili babam projemi desteklememişti. Üstelik çok haklı bir gerekçe ileri sürmüştü. O yıllarda ülkemizde sağlık hizmetleri oldukça kötüydü. Her yıl bulaşıcı hastalıklardan ve yetersiz beslenmeden dolayı başta çocuklar olmak üzere binlerce insanımız hayatını kaybetmekteydi. Suratım asılmış, omuzlarım düşmüş bir şekilde sofradan kalktım. Sabaha kadar düşündüm, babam haklıydı. Benim düşüncem doğru değildi, öncelikle kendi insanımıza hizmet etmeliydim.

Ertesi gün arkadaşım ile buluştum. Ailesi ona da aynı tepkileri göstermişti. Bunun üzerine ülkede kalmaya ve halkımıza hizmet etmeye karar verdik.

O yıllarda tam gün yasası mevcuttu ve tüm ülkede uygulanmaktaydı. Bu yasa kapsamında bir grup arkadaş, Van'ın değişik ilçelerindeki sağlık ocaklarına çalışma amacıyla kendi isteğimizle tayin olduk. Benin şansıma Van'a bağlı büyük bir köy çıkmıştı. Kısa bir süre bu köyde çalıştım. O sıra Van Devlet Hastanesinin acil bölümünde de doktora ihtiyaç olmuştu. Bir sürede orada çalıştım. Gelen hastalar babamın ne kadar haklı olduğunu göstermekteydi. Daha sonra iç hastalıkları ihtisası yaptım. Askerlik, mecburi hizmet ve kendi isteğimle Anadolu'nun birçok yerinde 8 yıl boyunca uzman olarak hizmet ettim. Bu hizmetim boyunca o kadar çok sağlık sorunu ile uğraştım ki, yanında Afrika'daki sorunlar hafif kalır. İşte geçmişi düşündüğüm zaman, verdiğim karardan hiçbir zaman pişman olmadım. Ama bunun yanında özellikle gelişmiş ülkelerin doktorlarının dünyanın çeşitli yerlerinde yaptıkları hizmetleri takdir ve saygıyla karşılıyorum.

Bir konuyu tekrar hatırlatmak istiyorum. Hekimlik zor ve tehlikeli bir meslektir. Özellikle bulaşıcı hastalıklar ile mücadele eden sağlık personeli birçok risk ile karşı karşıya bulunmaktadır. Üniversite son sınıfta, yani intern olarak çalışırken çok sevdiğimiz bir arkadaşımız hepatit mikrobu kaptı. Daha sonra bu hastalık kronikleşti ve sevgili arkadaşımıza karaciğer nakli yapılmak zorunda kalındı. Onu burada saygı ve sevgi ile anarak, sağlıklı ve uzun ömür dilemek istiyorum.

Yine son zamanlarda keneden geçen "Kırım Kongo Kanamalı Hastalığını" hastalardan kaparak hayatını kaybeden sağlık personelinin haberlerini gazetelerden okuyoruz. Burada onları da saygı ile anmak istiyorum.

Gazetelerde bazen okursunuz, ABD'deki Türk doktorlarının başarısını. Bu başarıları küçümsemek istemiyorum. Ama şunu unutmamak lazım. O doktorlar Amerika'da eğitim almış ve oranın imkanlarını kullanarak çalışmaktayken başarılı olmuşlardır. Ayrıca orada yaşayan insanlara hizmet etmektedirler. ABD'de dünyanın değişik ülkelerinden gelen ve farklı etnik kökenden olan binlerce hekim var. Ama onları artık Amerikalı bir doktor olarak kabul etmek lazım. Türk asıllı Amerikalı doktor'un başarısı insanlık için önemlidir. Bunun yanında ülkemizde zor koşullarda çalışarak büyük başarılara imza atan yüzlerce doktor var. Basın hangisinden bahsediyor. Hiçbirinden. Bunun yanında birçok şarlatan doktoru günlerce televizyonda sergiliyorlar hiç utanmadan. Birçok yanlış bilgiyi ve tedaviyi insanlara anlatmalarına yardımcı oluyorlar ve bu bilgiler nedeniyle insanlar ölebiliyor. Kimin umurunda. Varsa yoksa reyting almak.

Bu arada sevgili dostum Prof.Dr.Tezer Kutluk'un bir başarısından bahsetmek istiyorum. Hacettepe Üniversitesi Çocuk Onkolojisi Bölümünde görev yapan Dr.Kutluk, çağımızın en önemli hastalıklarının başında gelen kanserin önlenmesi için dünyada çalışan UICC örgütünün başkanlığına seçilmiştir. Bir Türk doktoru olarak da Birleşmiş Milletler Genel kurulunda bu konuda yapılan toplantının açılış konuşmasını yapmıştır. Ülkemiz için her bakımdan gurur verici olan bu olaydan dolayı Dr.Kutluk'u kutluyorum. Bu konuda ayrıntılı bilgi almak isterseniz, lütfen tıklayınız.

Yazımı tüm dünyada hayatlarını riske atarak fedakarca çalışan sağlık personelini ve bu anlamda 1996 yılında Nobel Barış Ödülüne layık görülen "Sınır Tanımayan Doktorlar" örgütünü saygı ile anarak ve teşekkür ederek bitirmek istiyorum. Bu örgütte çalışan bir doktoru canlandıran Clive Owen ile Angelina Jolie'nin birlikte oynadıkları "Sınırların Ötesinde" filmini izlemenizi tavsiye edeceğim. Güzel bir aşkın anlatıldığı bu filimde bu örgütün çalışmalarından da kısmen bahsedilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder