7 Temmuz 2014 Pazartesi

Piyano Erotik Bir Çalgı mıdır?

Yazının başlığını okuyunca nereden çıktı bu şimdi diye düşüneceksiniz. Müzik önemli bir sanattır. Her sanatta olduğu gibi, müzikte de erotizm vardır. Özellikle edebiyat, resim ve heykel gibi sanat türlerinde erotizm önemli yer tutar. Klasik müziğin bazı eserlerinde de hafif bir erotizm vardır ama bir çalgıya erotik özellik yakıştırmak, ne kadar doğrudur? Yazının devamını okuyunca niye bu başlığı kullandım, daha iyi anlayacaksınız.

Bilindiği gibi piyano ilk kez 18.yüzyılın ortalarında müzik dünyasına girmiştir. Günümüzde kullanılan piyano ise asıl gelişimini 19.yüzyılın başlarında sağlamıştır. Bu yüzyıl piyano için gerçek bir şahlanış olmuş, en güzel eserler bu yüzyılda bestelenmiştir. Piyanonun en önemli özelliği, ses genişliğinin çok fazla olmasıdır. Ünlü Müzik tarihçisi Ahmet Say'ın deyimiyle, piyano bütün müzik çığırlarının gözde çalgısı olarak hem "solo çalgı" özelliği, hem oda müziği ve orkestradaki yeriyle parlak tını olanaklarını insanlığa sunan "evrensel çalgı" niteliğindedir (1).

Piyano ile ilgili eserlerin en çok bestelendiği 19. yüzyıl, klasik müzikte romantik atılımı kapsayan bir yüzyıldır. Konuyu daha iyi anlamak için, 19.yüzyıla kısa bir bakış atalım şimdi.

On dokuzuncu yüzyıl, Avrupa'daki ekonomik, siyasal ve toplumsal yaşamın, Fransa'da feodalizmin yıkılışı sonucunda tepeden tırnağa alt üst oluşuyla birlikte büyük çelişkilerin ortaya çıktığı bir yüzyıl olarak anılmaktadır. Fransız devrimi özgürlükler getirme amacıyla feodalizmi yıkmasına karşın, büyük kitlelere gerçek anlamda bir özgürlük getirmemişti. Örneğin işçi sınıfına özgürlük yoktu. Parlamenter sistemde oy hakkına sahip olmak için mülk sahipliği gerekmekteydi. Yani büyük kitlelerin parlamenter demokraside hiçbir fonksiyonları yoktu. Köylerde yaşam zorlaşmıştı. Şehirlere büyük göçler oluyor, işsizlerin sayısı daha da artıyor, işçiler ölmeyecek kadar ücretle çalışmak zorunda kalıyorlardı. Bu durum özellikle işçi sınıfı içindeki hoşnutsuzluğu artırarak örgütlenme faaliyetlerinin başlamasına neden oldu. İlk sendikalar bu devirde ortaya çıkmaya başladılar. Kitlelerdeki hoşnutsuzluklar, bu yüzyılın başlarında küçük ayaklanmalarla halk hareketlerinin baş göstermesine neden oldu (2).

Bu arada feodalizmin yıkılmasıyla kendilerini kısmen özgür hisseden sınıf, yani küçük iş adamları, tüccar ve esnafın oluşturduğu sınıf, kendisini yeni çelişkilerin içinde buldu. Bu çelişkiler kısmen bu sınıfı da ezmeye ve kapitalizmin ekonomik bunalımlarının bu devirde ortaya çıkmasına neden oldu. Kapitalizmin bunalımının oluşturduğu hoşnutsuzluklar, öncelikle Fransa'da, hemen hemen tüm halkın desteklediği 1830 devriminin baş göstermesine yol açtı. Ama bu devrim amacına ulaşamadı ve ayaklanma, iktidarı geniş bir banker ve sanayi oligarşısının desteklediği bir kralın almasıyla sonuçlandı. Tabi bu durum da soruna çözüm olmadı. Çelişkiler çok daha büyüdü. Hoşnutsuzluklar tüm Avrupayı etkisi altına aldı, ardından bir çok ülkeyi kapsayan 1848 devrimci ayaklanmalarının başlamasına neden oldu. Kitlelerin, özgürlük, daha iyi yaşam mücadelesi, baskıları da beraberinde getirdi. Bu nedenle 19.yüzyılın ilk yarısı büyük kargaşalıkların yaşandığı bir dönem olarak tarihteki yerini almıştır.

Toplumsal değişim ve hareketler, tüm sanat dallarında olduğu gibi müzik üretiminde de büyük değişimler yaşanmasına neden oldu. 18.yüzyılın aristokrat patronlarından koparak, "serbest piyasa"ya girmek, besteciler için kurtuluş yolunda önemli bir adım gibi görülmesine karşın, yayıncılar için müzik, satılmak üzere üretilen bir metadan başka bir şey değildi. Folk müziği taklidi döktürmeler, ya da devrimci, gerçekçi büyük müzikten, yüzeysel, kolayca sindirilebilecek biçime indirgenmiş aşırmalar yapabilen bir besteci müsvettesinin üreteceği basmakalıp bir yapıt, bir "dahi"nin acayipliklerine çok daha tercih edilmeye başlandı. İşte müzikolog Sidney Filkenstein'in deyimi ile on dokuzuncu yüzyılda doğan "Romantizm Akımı", salt devrimin değil, aynı zamanda karşıdevriminde ürünü olan bir akım haline geldi (2). Özellikle romantizm atılımı 1830'dan sonra gitgide kabaran bir gericilik dalgasının etkisi altında kaldı. Hatta Beethoven, yaşamının sonlarına doğru, eskiden çok iyi anlaşılan müziğinin artık anlaşılamadığını ya da doğru icra edilmediğini fark ederek şu cümleyi kullanmıştı. "Belli bir piyanoforte icracıları grubu, galiba parmak ustalığı kazandıkça, o ölçüde zeka ve duygu kaybına uğruyorlar."

Ama her şeye karşın romantik atılım klasik müzikte farklı bir çığır açmış, büyük bestecilerin yetişmesine ve güzel eserler bestelenmesine de yol açmıştır. Ancak romantik çağ, klasik müzikte yozlaşmanın başladığı, hatta çok büyük boyutlara ulaştığı bir çağ olarak da adlandırılmaktadır. Yukarıda kısmen anlattığım gibi, bu yüzyıldaki aşırı sömürü düzeni nedeniyle burjuvazi çok güçlenmiş, aynı zamanda sınıf mücadeleleri de keskinleşmişti. Burjuvazinin hakimiyetine geçen devlet, sömürünün devamı için kitlelerin mücadelesini acımasız bir şiddet ile bastırmıştı. Bu şiddet, baskı ve uygulamaya konulan sansür politikası nedeniyle bestecilerin önemli bir kısmı müziğin devrimci özelliklerini ön plana çıkarmaktan ziyade, romantizme yönelmişlerdir. Bu arada paranın tadını alan bir kısım besteci ve icracı, yükselen burjuvazinin hoşuna giden eserler bestelemeye ve icra etmeye başladılar. Bu anlamda açgözlü burjuvazi ve ona yağ çeken sanatçılar nedeniyle yoz bir kültür gelişmiş, bu yozlaşma müziğe de yansımıştır. Bu devirde yüksek ve üstün müzik yapma yerine "zevk alma" duygusu yerleşmiş ve salonları dolduran burjuvazinin bu özlemi tatmin edilmeye çalışılmıştır. Konser salonları ticari girişimciliğin etkisinde kalmaya başlamış, bu salonların müdürleri, insanın huzurunu kaçıracak fikirler ve savlara önem vermek yerine, başarılı olması kesin olan bir müziği çalan göz kamaştırıcı bir solisti reklam edip piyasaya sürmeyi ve ondan kar sağlamayı yeğlemeye başladılar. İşte piyano bu tür solistlerin kendilerini daha iyi gösterebilecekleri enstrümanların başında gelmeye başladı.

Ünlü Müzik felsefecisi Wicke'nin yorumuyla bu yüzyılı ve piyanoyu anlatmak istiyorum. Şöyle yazmış Wicke kitabında. "...özellikle basmakalıp denilen müzik örnekleri, sık sık tekrarlanan bölümleriyle, bedene de müziği çalma işlevine katılma olanağı sağladıkları için bir avantaj oluşturmakta ve ağırlığı müziğin biçim estetiğinden çalış tarzının erotizmine yüklemekteydiler. Arka arkaya piyasaya sunulan bu piyano parçalarını öğrenmek kolaydı ve edinilen beceriler hemen hemen bütün parçalarda uygulanabildiğinden, bedensel hazların yönettiği bir çalış için meydan boş kalmaktaydı. Popüler piyano literatürünün ana kuralı, müziği uygulamada mantık yerine bedensellikti. Bu yüzden bu parçalarda ses yoğunluğu, sağ ve sol elleri klavyenin en uç noktalarına götürecek kadar genişti. Enstrümanı boydan boya ele geçirmek, gösteriş yapmanın dışında, çalışa virtüözlük açısından çok büyüleyici bir hava veriyordu. Bu olaya bedenin tümüyle katılması gerekmekteydi, çünkü ancak o zaman dürtüleri tınılara dönüştürmek olasıydı. Sol elin tipik eşlik etme formülleri, temel sesin oktavını izleyen, genellikle dört altı akorun çevrilmiş şekliyle iki, üç sesli akor, ya da arpejler sol kola daireler çizdiriyordu. Bu ise bedenin hafif bir şekilde yana dönmesiyle mümkündü. Sağ elin seslendirdiği, aşağıya ya da yukarıya doğru hareket eden melodi de, gene aynı şekilde sağ kola kayan ve hafif yuvarlaklar çizen hareketler yaptırıyordu. Nota dizilerinin tekrarı, triller ve melodiyi süsleyen ayrıntılar ise, bu çalış biçimine bir kontrast oluşturarak, bedeni belirli pozlar alarak hareketsiz kalmaya zorluyorlar ve bu sayede parmakların dar bir alanda bir engelle karşılaşmadan piyanistlik açısından işlevlerini yerine getirmesine olanak sağlıyorlardı. Sol eli sağ elin ya da tersi, sağ eli sol elin üstünden geçirerek çaprazlama çalış, ya da her iki elin paralel olarak aşağıya veya yukarıya doğru hareketleri çok beğeniliyordu. Çünkü bunlar bedeni kalçadan itibaren, genellikle popoyu da hafifçe yuvarlayarak yana dönmeye mecbur ediyordu." Wicke'nin çok güzel özetlediği bu çalış tekniği sayesinde konser salonunu dolduranların kulakları çalışın sür'atli ve gürültülü olması ile doluyor, gözlerini ise solistin beden hareketlerinden alamıyorlardı. Hem kulağa ve hem de göze hitap eden bu tür çalış tekniği, piyanonun erotik bir özellik kazanmasına neden olmaktaydı. Ama asıl erotizm, çalgıdan ziyade, tınıların biçimlendirdiği hareketlere uygun olarak bedenin sergilenmesinden oluşmaktaydı.

Yüzyılın başında yükselmekte olan kent-soylunun zevkleri de değişmeye başladı. Bu durum müzikte akıl veya ruhtan ziyade bedensel hazza doğru yönelmeyi getirdi. O yıllarda gelişen bu yeni müzik anlayışı, salon müziği sayesinde kendini kabul ettirdi. Bu arada edep dışı ve kışkırtıcı bir kavram olan "erotizm" yerine, "duygu", "his", "ruh hali", "duyarlılık" gibi şifreli sözcükler kullanılmaya başlandı. İyi aileler de kızlarını toplumda daha iyi yer almaları için piyano çalmaya zorladılar. Bu zorlama onların tuşlara dokunan ellerinin altında, bireyin içinde taşıdığı duygusal dünyaya kadar uzanan ve erotik hazlar uyandıran bir yolculuğa dönüştü. Zevklerdeki bu değişim müziği çalan kişinin kolaylıkla haz duymasına olanak sağlayacak ve toplumda da bu şekilde etki yapacak parçaların repertuvarda yoğunluk kazanmasına neden oldu. Salon müziğinin bestecileri de modaya uyarak evlerin oturma odasında kolaylıkla çalınıp yorumlanabilecek ve haz verecek eserler bestelediler. Bu eserler o zamanki müzik eleştirmenlerinin saçlarını başlarını yolmalarına neden oluyordu. Ama müzik piyasası hazzın getirisinin yüksek olduğunu görmüştü. İşte piyanonun bu şekilde erotik bir çalgı niteliği kazanması, piyasanın koşulları tarafından belirlenmişti.

Yalnız yüzyılın sonunda gramofonun piyasaya girmesi ile trend değişti. Artık evlerde gramofon çalınıyordu. Piyanonun pabucu dama atılmıştı. Ama asıl önemli gelişmelerden birisi de bisikletin icadı olmuştu. Genç kızların kendi başlarına hareket edebilmelerine, giysilerin sadeleşmesine olanak sağlayan bisiklet, kendini apaçık bir şekilde kabul ettirdi. O zamanki resimler ve fotoğraflarda çok güzel sergilenmiştir. bu eğilim. Bisikletin yayılmasıyla birlikte piyano satışları da hızla düşmeye başladı. Bu sayede bedensel dürtülerin meşru bir yolla sergilenmesi için bir araç olan piyano, bu açıdan görevini tamamlamış oldu (3).

19. yüzyılda gelişen bu akım, acaba günümüzde de geçerli mi? Pop ve rock konserlerinde erotizmi fazlasıyla görüyoruz. Ama klasik müzikte bu şekilde bir eğilim var mıdır? Özellikle konserlere gittiğiniz zaman virtüoze dikkatli bakın. Bir kısım kadın solistin kıyafetleri ve çalarken sergiledikleri beden hareketlerini dikkatle izleyin. Çoğunda belli bir erotizm göreceksiniz. Sadece piyano da değil, tüm çalgılarda bu durum söz konusudur. Son zamanlarda bazı solistler kıyafetlerini canlı renklerden seçmekte ve vücutlarının erotik kısımlarını belirginleştiren bir şekilde giymektedirler. Peki bu yanlış mı? Hayır değil. Klasik müzik dinletisine bir canlılık getirdiğini kabul etmekteyim. Solist açısından özelliği ise çok daha önemlidir. Acaba alkışların yüksek ve uzun olmasında solistin erotizminin rolü var mıdır? Her halde vardır gibi geliyor bana. 21.yüzyıldaki çalgı erotizminin, 19.yüzyıldan farklı olması gerekir. Eh! Bu kadar da olsun. Siz ne dersiniz?

Yine de klasik müzikteki kadın solistlerin hakkını fazla yemeyelim. Görselliğe önem vermek, yaşamın her alanında görülmekte ve yadırganmadan hayatımıza girmektedir. Kadın söyleşi yazarlarımızın da görselliği en iyi şekilde kullandıkları yazılarını büyük zevk alarak okumuyor muyuz? Acaba bu yazarlarımızın erotizm kokan fotoğrafları mı yoksa yazıların içeriği mi bu kadar ilgi çekmelerine neden oluyor? Bence her ikisi de. Neyse, şöyle bir düşünün, görsellik olmasaydı, yazıları ne kadar yavan olurdu, değil mi?

Peki erotizm yanlış mı? Güzel sergilenen her nesnede erotik bir özellik olduğu zaman, çok daha sanatsal, çok daha ilgi çekici olmaktadır. Üstelik erotizmi sadece insan vücudu ile düşünmeyin. Bir sanat eserini oluşturan hoş kıvrımlarda bazen hafif bir erotizmi çağrıştırabilir. Bu anlamda hemen tüm sanatlarda erotizm belli seviyelerde kullanılmaktadır. Ama erotizmi bayağı bir şekilde kullanmak, porno sınırına getirmek, pek doğru değildir. Bunun sınırını çok iyi belirleyen sanatçıların eserleri gerçek bir sanat eseri olmakta ve sanat dünyasında yerlerini almaktadır.

Bugün eğlenceli bir yazıyla piyano, on dokuzuncu yüzyıl ve müzikteki romantik atılıma bir göz attık. Yalnız benim dinlemekten büyük zevk aldığım piyanoyu küçümsediğim gibi bir düşünce oluşmasın. Olağanüstü bir çalgıdır piyano. Devrimci bir yönü de vardır üstelik. Yazılarımı takip ederseniz, ileride piyanonun devrimci yönünden de bahsedeceğim.

Son söz olarak, yazıya koyduğum resme dikkatlice bakınız. Piyano mu daha erotik duruyor, yoksa solist mi? Artık buna siz karar verin.

Kaynaklar:
  1. Müzik Tarihi. Ahmet Say. Müzik Ansiklopedisi Yayınları. 2010
  2. Müzik Neyi Anlatır. Sidney Finkelstein. Çev: M.Halim Spatar. Kaynak Yayınları. 2000
  3. Mozart'tan Madonna'ya Popüler Müziğin Bir Kültür Tarihi. Peter Wicke. Çev: Serpil Dalaman. YKY Yayınları. 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder