14 Şubat 2014 Cuma

Bekle Beni & Bekleyeceğim Seni

Bugün sevgililer günü. Tüm dünyada büyük coşku ile kutlanıyor. Bazı kesimlerde bu güne dair itirazlar olmasına karşın, sevgi ve sevgiliyi hatırlatması açısından güzel bir uygulama. Kadın olsun, erkek olsun, her cinste de sevginin, aşkın, sevgilinin önemi büyüktür. Özel bir günde bile olsa, sevgili tarafından onurlandırılmak, mutluluk verici bir olaydır.

Bugün iki ünlü yazarın aşkı ve sevgiyi anlatan şiirinden bahsetmek istiyorum. Bunlardan birisi Sovyetler Birliği döneminin ünlü yazarı Konstantin Simonov'un savaş sırasında yazdığı şiir. Aşağıda yazıyorum;

BEKLE BENİ

Bekle beni, döneceğim ben.
Çok çok, bıkmadan bekle!
Sarı yağmurların
Hüznü basınca,
Kar kasıp kavururken,
Kızgın sıcaklarda - bekle.
Uzak yerlerden mektuplar kesilince
Bekle beni.
Birlikte bekleyenlerin beklemekten
Usandığına bakma, bekle.
Bekle beni, döneceğim.

Unutmak zamanı geldiğini
Ezbere bilenleri
Hayırla anma!
Varsın oğlum, anam
Hayatta olmadığıma inansın,
Dostlarım beklemekten usansın,
Ocak başında toplanıp
Acı şarapla
Yadetsinler beni.
Sen bekle. Onlarla birlikte
İçmekte acele etme.

Bekle beni; döneceğim,
Bütün ölümleri çatlatmak için döneceğim!
"Şansı varmış..." desinler,
Beklemedikleri için,
Beni bekleyerek
Düşman ateşinden nasıl
Koruduğunu anlayamazlar.
Sağ kalışımın sırrını yalnız
Senle ben bileceğiz-
Bütün sır -senin
Başkalarının bilmediği gibi beklemeyi bilmende.

Konstantin Mihavloviç Simonov

"Bekle Beni" şiirini yazan Konstantin Simonov, Sovyetler Birliği döneminin en ünlü yazarlarındandır. Yazdığı kitaplar bugün ikinci dünya harbini anlatan en güzel kitaplardandır. Özellikle "Günler ve Geceler" kitabı beni çok etkilemişti. Stalingrad savaşı içinde yeşeren bir aşkı, savaşın tüm dehşeti içinde çok güzel anlatmıştır bu kitapta. Ayrıca Stalingrad'da çekilen acıları da çok güzel vurgulamıştır. Özellikle tavsiye ediyorum.

Simonov, 2. Dünya Savaşındaki meşhur Stalingrad savunması sırasında bu şiiri yazmış. 1943 yılında evlendiği Valentina Serova için yazmış bu şiiri. İlk kez onu Moskova'da bir tren istasyonunda görmüş ve deliler gibi aşık olmuş. Serova o zamanlar 21 yaşında ve Rus sinemasında yeni yeni tanınmaya başlayan ve gelecek vadeden bir aktris. Çok güzel bir kadın. Simonov o zamanlarda da tanınan bir yazar ve gazeteci. Savaşın en şiddetli döneminde gazetesi onu savaş muhabiri olarak cepheye gönderiyor. Stalingrad savaşı tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan birisidir. Tabir caizse "savaşların anasıdır". Simonov burada ön cephelere kadar giderek röportaj yapıyor ve savaş ile ilgili izlenimler yazıyor. Tabi bu çok riskli bir görev. Zaten o dönemde de birçok gazeteci cephede ölmüştür. Bu durumu romanlarında çok güzel anlatır Simonov. Hayatı pamuk ipliği ile bağlı iken, cephede savaşan tüm askerler gibi sevdiğinin özlemiyle yanıp tutuşuyor. Yukarıda bahsedilen şiiri sevgilisine duyduğu özlemin ateşiyle yazıyor. Üstelik bu şiiri Alman uçaklarının kol gezdiği ve sürekli şehri bombaladıkları bir atmosfer altında yazmıştır. Yani aşka en uzak olması gereken yerde.

Simonov şiiri izne giden bir askerle sevgilisine gönderiyor. Asker şiiri Simonov'un çalıştığı gazeteye götürüyor ve gazete de şiiri beğenerek yayımlıyor. Daha sonra ağızdan ağza yayılarak bir çok şarkıya güfte oluyor. Tabi o dönemde haberleşme olanakları çok kısıtlı. Cephede çarpışanlar uzun süre mektup alabilme olanağından yoksunlar. Şiirden bestelenen şarkılar çok popüler oluyor. Simonov mektubunun akıbetinin ne olduğunu bilmeden, bir gün cephede şiirinin bestelenmiş halini bir askerin ağzından duyarak yayınlandığından haberdar oluyor.

Simonov'un belli başlı kitapları arasında Albayın Aşkı, Savaşsız Yirmi Gün, Günler ve Geceler, Savaş Günleri, İnsan Asker Doğmaz ve Silah Arkadaşları gibi kitaplar sayılabilir. Bu kitaplar Türkçe'ye çevrilmiştir. İnsan Asker Doğmaz kitabı bir üçlemedir ve destan gibi savaşı anlatır. Eğer 2. Dünya Harbine meraklıysanız bu kitapları mutlaka tavsiye ederim.

Simonov çok prestijli bir görev olan Sovyet Yazarlar Birliği Başkanlığı da yapmıştır. Türkiye de dahil birçok ülkeyi ziyaret etmiştir.

Şimdi gelelim ikinci şiire. Bu şiirde ünlü Alman yazarı Bertolt Brech'te aittir. A.Bezirci tarafından Türkçe'ye kazandırılan bu şiiri de aşağıda yazıyorum.

BEKLEYECEĞİM SENİ

Savaşa gitmek mi istersin, git asker,
Gidenin bir daha gelmediği
Kanlı, kuduran savaşa.
Burda olacağım geri dönersen,
Yeşeren karaağaçlar altında bekleyeceğim seni,
Bekleyeceğim çıplak ağaclar altında,
Dönünceye dek en son asker,
Bekleyeceğim seni daha da çok.

Sen geri gelince savaştan
Göremeyeceksin kapıda başka bir çizme.
Yanımdaki yastık hep boş kalacak.
Dokunmamış olacak dudağıma başka dudak.
Bıraktığım gibi diyeceksin her şey,
Sen geri gelince savaştan,
Sen geri gelince.

(Çev: A. Bezirci)

Bertolt Brecht

Brecht, 20. yüzyılın en etkili Alman şair, tiyatro yönetmeni ve oyun yazarıdır.  Daha lisedeyken "Anavatan için ölmek hoş ve onurludur" sözü yalnızca boş kafalıların rağbet ettiği bir propaganda sloganıdır" diye savaşa karşı tavrını net bir şekilde ortaya koymuştur.

Bertolt Brecht hakkında söylenecek çok şey var. Özellikle tiyatroda devrim niteliğinde yaptığı birçok uygulamaya imza atmıştır. Nazilerin hışmına uğrayan ilk sanatçılar arasındandır. Çok renkli bir hayat sürmüş, çok sayıda kadınla ilişki kurmuştur. Toplumcu yönü yanında, sevgiyi ve sevgiliyi bilen bir yazardır. Her biri birer başyapıt niteliğinde olan tiyatro oyunları yanında 2300 civarında şiir yazmıştır. Nispeten genç yaşta kalp krizinden ölmüştür. İleride bir yazımda Brecht ve sanatından daha ayrıntılı olarak söz edeceğim.

İşte sevgililer gününü iki toplumcu yazarın şiirleri ile andık. Bu şiirler sevgi ve aşkı anlatmaları yanında, savaş karşıtı olmaları açısından da çok önemlidirler. Şimdiye kadar yazılmış aşk şiirlerinin en başında gelmektedirler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder