24 Şubat 2014 Pazartesi

Kaos Güzellikler Doğurur mu?

Bugün büyük besteci Joseph Haydn'ın Yaratılış Oratoryosundan kaos bölümünü, karizmatik Şef Simon Rattle'ın yönetimindeki Berlin Filarmoni Orkestrasından dinledim. Yaratılış Oratoryosu müzik dünyasının en ünlü eserlerinden birisidir. Aslında düzen ve form aşığı Haydn, evrende oluşan gerilimi, yani hiçlik ile varoluş arasındaki gerilimi kaos bölümüyle çok güzel anlatmıştır bu eserinde. Bu bölüm oratoryonun giriş bölümüdür. İlerleyen bölümlerde evrenin yaradılışı günlere bölünerek anlatılır. Altıncı gün canlılar ve en son insan yaratılır. İnsanın en güzel nitelikleri olan güzel, güçlü, cesur olma vb. özelliklerinden bahseder bu bölümde. Son bölümde el ele gezen insan çiftine işaret eder. Birbirlerine aşklarını söylemektedirler dolaşırken. Ama o sıra bir uyarı gelir insana. Sahip olduklarından daha fazla şey istememelerini ve bilmemelerini ister son bölümde. Bu ünlü eserin kaos bölümünü dinlemeyi arzu ederseniz tıklayınız...

Haydn ilginç bir adam. Doğaya, insana, sevgiye aşık. Şakacı bir kişiliği var. Öyle çok fazla din duyguları ön planda olan bir adam değil. Yaradılış Oratoryosunda doğayı ve uyanışını çok güzel anlatır. Mevsimler Oratoryosu, olağanüstü bir eserdir dört mevsimi anlatma anlamında. Bir çok eserinde şakacı kişiliğini yansıtmıştır Haydn. Veda, sürpriz, saat senfonileri gibi.

Şimdi gelelim "Kaos" kelimesine. Ülkemizin şu andaki durumu tam bir kaos değil mi? İktidar can derdine düşmüş, bir yazarın dediği gibi, kristal mağazasına girmiş fil gibi davranıyor. Kırıp döküyor sürekli, geleceği düşünmeden. Halbuki öyle koşullarla iktidar oldu ki, tarih yazabilecek olanağı vardı. Ama heyhat, her şey ortada.

Peki muhalefet ne yapıyor? İktidarın son zamanlarda yaşadığı problemler üzerine inşa etmişler politikalarını. Kardeşim tamam anladık, oy almak için iktidarın zaaflarını kullanacaksın ama ülkemizin geleceği için ne öneriyorsun? Demokrasi ve insan hakları için ne düşünüyorsun? Tık yok. Basmakalıp bazı söylemleri dile getirmekten başka bir programları ve sloganları yok.

23 Şubat 2014 tarihli Radikal gazetesinde bir başlık vardı. "Bosnayı Açlık Birleştiriyor". Peki bizi ne birleştirecek? İşte gelin bu konuyu tartışalım şimdi.

Ülkeler ve insanlar arasındaki sorunların birinci kaynağı, ekonomik eşitsizlik, din ve mezhep ayrımcılığını körüklemek ve milliyetçiliktir. Bu sözleri ünlü iş adamı Şarık Tara'nın Hürriyet gazetesindeki röportajından aldım. Kesinlikle katılıyorum bu söylemine. İnsanların birbirlerinin boğazlarına sarılmalarının en önemli nedenleridir bu konular. Ama Sayın Tara'ya hatırlatmak istiyorum. Geçmişte bu düşünceleri savunanları bir kaşık suda boğmanın şampiyonluğunu yapmıştı bir kısım iş adamları. Ama ne olursa olsun, sermaye sahiplerinin de bu çizgiye gelmelerini çok önemli görüyorum ülkemizin geleceği açısından.

Ekonomik eşitsizlik binlerce yıldan beri insanların başına bela olan olumsuzlukların, savaşların, kırımların, baskının en önemli kaynağıdır.Yüzyıllardır birçok düşünür bu konuda kafa yormuş ve öneriler getirmişlerdir. Feodal düzenden sonra gelen vahşi kapitalizm döneminin en önemli sloganı "bırakınz yapsınlar, bırakınız geçsinler" idi. Ama ne pahasına. Aşırı sömürü, baskı, acı v.b. Beraberinde ne getirmiştir bu durum? Büyük halk ayaklanmalarını, ihtilalleri ve savaşları. 20.Yüzyılda biraz akıllanan kapitalist dünya, bazı ilkeleri yumuşatmış, kitlelerin refahını da düşünen politikalar üretmeye başlamış, bu politikaları savunan siyasi akımları doğurmuştur. Ama tüm düzeltmelere rağmen "kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası" aynen korunmuştur. Büyük sermayenin kar hırsı hiçbir zaman tam olarak törpülenememiştir. Daha çok sömürü ve daha çok kar için insanlığı kaosa atmaktan çekinmemiştir sermaye sınıfı geçmişte. Ama kitlelerin daha iyi yaşam, barış, özgürlük, insan hakları için mücadelesi, insanlığın ödedikleri büyük bedeller, bir kısım sermaye sahibine her şeyin para olmadığını öğretmiştir.

Ekonomik eşitsizlikler özellikle gelişmekte olan ülkelerde kaosun sürekli olmasına neden olmaktadır. Yani bizim gibi ülkelerde. Akıllı sermayenin çağdaş partisi olma iddiasına sahip gerçek anlamda bir sosyal demokrat parti olmaması, ülkemizdeki sermayenin bir kısmının daha da aç gözlü olmasına neden olmaktadır. Bu anlamda itibarının düşmesini bile göze almaktadırlar. Halbuki yüzyılımızda para sahibi olmak, gücü temsil edebilir ama en önemli güç itibardır. Bu konuyu ilerideki bir yazımda daha ayrıntılı olarak tartışacağım.

Şimdi gelelim din ve mezhep ayrımcılığına. Şu son 15 yılda dünyadaki gelişmelere baktığımız zaman, insanlığın aldığı mesafenin, binlerce yılda oluşanlardan çok daha büyük boyutta olduğunu görmekteyiz. Artık dünya çok küçüldü. İletişim teknolojisindeki gelişmeler inanılmaz boyutlara ulaştı. Tüm dünyada insanlar birbirine benzemeye başladı. Çünkü iletişim, ortak yönlerimizi ve kültürümüzü ön plana çıkarıyor. Farklı din ve mezhepler, ortak kültürün yansıması değildirler. Ama biz hala benim dinimden, senin dininden, benim mezhebimden, senin mezhebinden ayırımı yapıyoruz. Bu çabalar sadece kaos yaratır, başka birşey değil. Hem dünya ve hem de ülkemiz, din ve mezhep ayrımcılığından çok çekti. Artık bu ayrımcılığın ortadan kalkması lazım. Gelişmiş batı ülkeleri bu sorunu hallettiler ve kalkınmalarının önemli nedenlerinden birisi budur. Çünkü ekonomik gelişme ancak özgür düşünce ile koşut gider.

Milliyetçiliğe gelirsek. Bu ideolojinin dünyanın başına ne gibi belalar açtığını hepimiz biliriz. Bu anlamda en üst örnek Hitler Faşizmidir. Ancak günümüzde bölgesel olsa da etnik milliyetçiliğin oluşturduğu kaos ve kargaşayı birçok ülke yaşamaktadır. Bizim ülkemizde milliyetçilik ideolojisinden çok çekmiştir ve halen çekmektedir. Güzel ülkemizdeki ayrımcılığı körükleyen en önemli bela milliyetçiliktir. İşte görüyorsunuz, bir parti seçim bürosu açıyor, kışkırtılmış insan topluluğu bu büroyu taşlıyor, insanları linç etmeye kalkıyor. Demokrasiye, özgürlüklere sahip çıkması gereken ana muhalefet partisi milletvekilleri bu eylemi destekliyorlar veya ses çıkarmıyorlar. Görüşlerine katılmayabilirsiniz, ama onların söz söyleme özgürlüklerini savunmak, demokrasinin en temel özelliğidir.

İşte bizi bir araya getirecek en önemli ilkeler, ileri demokrasi, ifade, örgütlenme özgürlüğü, bağımsız ve tarafsız yargı, tarafsız idaredir. Bunu sağlamak için, yeni anayasa ve kanunlar gerekmektedir. Hepimizin  bu ilkeleri yüksek sesle haykırmamız lazım. Türk'ü, Kürd'ü, Ulusalcısı, Sünnisi, Alevisi, Dinsizi, her türlü görüşe sahip insanı ötekileştirmeden, onları da işin içine katacak bir politika izlenmesi gerekmektedir. Partileri etkileyip, bu ilkeler çerçevesinde bir araya gelmelerini sağlamamız lazım. Yoksa iktidar değişse de fark etmez. Anadolu'da bir laf vardır, "Giden ağam, gelen paşam" diye. İşte bu sözün gerçek olmadığını gösteren bir düzen gerekmektedir güzel ülkemize.

Şimdi gelelim Yaratılış Oratoryosunda ki Kaos'a. Kaos, doğa, canlılar ve insanın yaratılması ile son buluyor. Yani kaosun sonunda güzellikler de gelebiliyor. Ben de ülkemizdeki kaos ortamının güzel günlere gebe olduğuna inanıyorum. Geçmişte ülkemiz çok daha sıkıntılı günler gördü. Bir söz daha yazacağım. Hafızai beşer nisyan ile maluldür, arşiv ise asla unutmaz. Merak edenler arşivleri inceleyebilirler. Ben gelecek kuşakların çok daha özgür bir Türkiye'de yaşayacağına inanıyorum.

Yazıma Haydn'nın Veda senfonisinin final bölümü ile son vereceğim. İlginç bir bestelenme öyküsü vardır bu senfoninin. Prens Esterhazy'nin malikanesinde yaşayan müzisyenler, ailelerini görmek için izin alamamışlar. Haydn bu eseri bestelemiş ve müzisyenlerin sorununu çözmüş. Senfoninin son bölümünde müzisyenler karanlık içinde yavaş yavaş salonu terketmişler. En sona sadece iki keman kalmış ve onlarda bıkkın, hüzünlü bir tavırla eseri sona sürüklemişler. Haydn'ın yaptığı bu espriyi çok beğenen Prens, müzisyenlerin evlerine gitmeleri için izin vermiş. İzleyeceğiniz final bölümünde güzel canlandırılmış bu sahne. Lütfen tıklayınız... 

Kaynaklar:
  1. Müziği Okumak. İrkin Aktüze. Pan Yayınları Cilt-3, 2007
  2. http://www.hurriyet.com.tr/pazar/25872131.asp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder